8 Kasım 2008 Cumartesi

Hemşirelik Kuramları

MASLOW VE HOLİSTİK KURAM

1908-1970 yılları arasında yaşayan Abraham Maslow Brooklyn, Newyork’da doğmuştur. Wisconsin Üniversitesinde psikoloji eğitimi görmüş ve Harlow’un yanında psikoloji asistanlığı yapmıştır.1937 ile 1951 yılları arasında Brooklyn Üniversitesinde psikoloji dersleri vermiştir. 1969 yılına kadar W. Price Laughlin Vakfında California’da görevini ve çalışmalarını sürdürmüş, aynı yerde 1970 yılında ölmüştür.

Goldstein ve Adler’in önemli etkisinde kalan Maslow “Kendini Gerçekleştirme” kavramını onlardan almıştır. Maslow bir çok yönden davranışçı psikoloji ile humanistik psikoloji arasında köprü oluşturmuştur. Maslow onun çağına kadar psikolojinin daha çok insanların zayıf tarafları ve bozukluklar üzerinde durduğunu gözlemiştir. İnsanların güçlü yönlerinin yeterince kavranılmadığını, açıklanmadığını ileri sürmüştür. İnsanın özellikle Freud’cu görüşte savunulduğu gibi acıdan kaçan bir mekanizma içinde yaşamadığına inanmıştır. Ona göre insan temelde mutluluk arar. Acıdan kaçmak ana motif değildir. İnsanın daha güçlü, mutlu, iyimser ve olumlu yönleri Maslow’un psikolojisinin konusu olmuştur. Ona göre;
1. İnsanın temel bir yapısı vardır. Bu yapıda organik ve biyolojik gereksinimler, eğilimler ve kapasitelerin yanında, ruhsal gereksinimler, kapasitelere ve kültür ve çevre doğrultusunda veya etkisinde gelişmiş davranış eğilimleri yer alır.
2. Normal, sağlıklı insanlar gizil güçlerini gerçekleştirme yönünde davranırlar.
3. Psikopatoloji insanın temel, doğal kendini gerçekleştirici yapısı engellendiğinde ortaya çıkar. İyi ve doğru olan bu gerçekleşme eğiliminin desteklenmesi kötü olan ise ket vurulmasıdır.
4. Psikoterapi bu engelleri, çatışmaları kısaca gelişimi ortadan kaldıran etmenleri ortadan kaldırmayı amaçlar.

Kısaca Maslow insanı bütüncü - holistik bir yaklaşımla ele almış, davranışlarda temel gereksinimlerin hiyerarşik etkileşime inanmış, çevre ilişkilerinin kendini gerçekleştirme güdüsündeki rolünü kabul etmiş, insanın sağlığına yönelik temel doğasına inanmış, normalliği ideal insan durumu olarak değerlendirmiş, doruk yaşantılarının insan yaşamındaki zenginleştirici yönünü incelemiş, çağımızın hem psikoloji hem de psikiyatri dalında katkıları büyük, önemli bir bilim adamıdır.




ereksinimler Hiyerarşisi
Maslow insan kişiliğinin olgunlaşma süreci geçirdiğini ve bu süreçte sıralı hiyerarşik gereksinimler ile çevre ilişkileri ve uyumun önemli rol oynadığını ifade eder. İnsan gereksinimlerinin prioritelerine ve çözüm bulma acilliğine göre bir sıra takip ettiğini savunmuştur. En acil olan, en çabuk çözüm bekleyen gereksinimler en alt basamaklarda yer alırlar.

Bunlar sırayla:
1. Fizyolojik gereksinimler: açlık, susuzluk gibi homeostalik gereksinimlerdir.
2. Korunma gereksinimleri: tehlikeden uzak yaşama gereksinimleridir.
3. Sevgi ve ait olma gereksinimleri.
4. Saygınlık gereksinimleri.
5. Kendini gerçekleştirme gereksinimleri.
6. Kognitif veya bilişsel gereksinimler, öğrenme gereksinimleri.
7. Estetik gereksinimlerdir. Güzeli ve iyiyi arama arzularını kapsar

Her insan yukarıdaki sırayla gereksinimlerini doyurmaya çalışır. Alt basamak tatmin olmadan bir üst basamağa geçilemeyeceği genel bir kuram olmakla beraber özel durumlarda kişi bu sırayı bozabilir.

Maslow gereksinimler-hiyerarşisi kuramıyla dünya çapında ün yapmıştır. Ona göre gereksinimlerini bu hiyerarşik sıra içinde son basamağına kadar gerçekleştirebilmiş insanlar kendilerini gerçek anlamda gerçekleştirmiş az sayıda mutlu kimselerdir. Bu tür kimseler üzerinde de Maslow incelemeler yapmış ve kendini gerçekleştirmiş bu ender insanların bazı özelliklerini gözlemiştir. Aslında insanların çoğu gereksinimlerini alt üç veya dört basamakta doyuma ulaştırabilmekte, üst basamaklara çıkmaya yaşam koşulları elvermediğinden ulaşamamaktadır. Nedir bu ender insanların özellikleri?




Kendini Gerçekleştirmiş Bireyin Özellikleri

Lincoln’den Einstein’a, Bn Roosevelt, Jefferson, Whiteman, Thoreau ve Beethoven’e kadar pek çok ünlü kendi deyimiyle “nadir kuş” un biyografyasını incelemiş ve şu ortak nitelikleri görmüştür. Bu gibi kimseler,
1. Gerçekçidirler. Gerçekleri görür ve değerlendirebilirler.
2. Kendilerini, diğer insanları, çevreyi ve doğayı olduğu gibi kabul ederler: Kendini kabul, hatalardan dolayı aşırı derecede suçluluk duymamak, gereksiz yere günah korkusu içinde yaşamamak, kendinden utanmamak demektir. Kendini kabul ile yakından ilişkili bir diğer özellik de başka insanları ve varlıkları olduğu gibi kabul etmek, onların neden başka türlü değil de böyle olduklarını tartışmamaktır.
3. Spontandırlar:Duyguları ve davranışları kendiliğinden ve doğaldır. Sıradan insanlara gülünç gelen, saldırgan nüktelere, başkalarını inciten şakalara gülmezler.Onlara göre nükte bir düşünce ile ilgili olmalıdır. Spontan, yani kendiliğinden olmalı, plânlı olmamalı.
4. Problem merkezlidirler. Yani ben merkezli olmayıp soruna yöneliktirler: Kendini gerçekleştiren insanlar kendileri ile değil, kendileri dışındaki bazı sorunlarla ilgilenirler. Kendilerini, çözmekle yükümlü saydıkları evrensel nitelikte bir soruna adarlar; bakış açıları geniştir, ilgileri yerel değil evrenseldir.
5. Özel ve uzak insanlar gibi görünürler. Özel yaşamlarına ve mahremiyetlerine değer verirler: Kendini gerçekleştiren insanlar yalnız kalabilirler, mahremiyetten hoşlanırlar, ille de insanlarla birlikte olmak, onların desteğini sağlamak ihtiyacını duymazlar. Herhangi bir insanda önemli sarsıntılar yaratan olaylar karşısında sakin ve soğukkanlı davranabilirler, kişisel felâketler karşısında ölçülü ve ağırbaşlı olabilirler. Başkalarının telkinlerinin, reklâm ve propagandalarının etkisinde kalmadan özgürce karar verebilirler.
6. Bağımsız ve otonomdurlar.
7. İnsanlardan ve nesnelerinden ve nesnelerinden zevk alırlar: Streotipik değillerdir. Tazelik ve canlılık taşırlar. Duygularında dirlik vardır. hayattaki iyilikleri ve güzellikleri, zevkle, coşku ve hayranlıkla değerlendirme gücüne sahiptirler. Bir çiçeğin açışını, bir çocuğun gülümseyişini, güneşin doğuşunu her seferinde sanki ilk kez görüyormuşçasına coşku ve heyecanla karşılarlar. Yeniliklere daima açıktırlar.
8. Pek çoğu doğa üstü veya mistik deneyimler geçirmiş, insan üstü yaşantılar yaşamışlardır.
9. İnsanoğlu ile kendilerini özdeşleştirmişlerdir: Kendini gerçekleştirmiş insanlar, insanlara içten bir sempati duyar ve insanlıkla derin bir özdeşim kurabilirler. Bazen insanları yavaş ve bencil bulsalar ve bu yüzden öfke duysalar bile yine de insanları sever ve onlara hoşgörülü davranırlar.
10. Az sayıda insanla çok derin ve anlamlı ilişkileri bulunur: Sağlıklı insanlar başkaları ile yoğun ve derin ilişkiler içinde bulunabilirler. Bu insanların çevresi çok geniş değildir, ama bu çevre içinde derin ve yoğun duygusal ilişkiler kurabilirler.
11. Değerleri ve tutumları demokratiktir: Kendini gerçekleştirmiş insanların bir başka özelliği de insanlarla ilişkilerinde sosyal sınıf, ırk, inanç ayırımı yapmamak ve karakterine uyan herkesle dost olabilmektir.
12. Sonuçla sonuca götüren araç ilişkisini ayırmışlardır: Her ne pahasına sonuca gitmeyi yeğlemezler. Bunları gerçekçi biçimde tartarlar. Doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt etmede güçlük çekmemektedirler. Bu kimseler belli bir durumda amaç ile ona götüren aracı doğru bir biçimde ayırt ederler ve çok kere amacı daha önemli bulurlar.Onlar için amaç, araçtan daha önemlidir.
13. Şaka anlayışları vardır: Bunda saldırgan ve can acıtıcı olmaktan çok felsefidirler.
14. Yaratıcıdırlar, hem de büyük ölçüde... Ancak bu yaratıcılık sanat alanında görülen yaratıcılıktan farklıdır. Sanatta yaratıcılık çok kere üstün bir yeteneğin kendini ortaya koymasıdır ve kişiliğin diğer yönleri ile, ruh sağlığı ile ilgili olmayabilir. Kendini gerçekleştiren insanların yaratıcılığı ise henüz kültür kalıpları ile bozulmamış saf bir çocuğun evrensel bir yaratıcılığına benzer. Bu yaratıcılık insan doğasının ortak bir özelliği olup, herkeste var olan gizil güç anlamında bir yaratıcılıktır (Kuzgun 1992: 128-130).
15. Kültüre veya topluma uymak için çaba göstermezler: Konformist değildirler. Kendini gerçekleştiren insanlar her ne kadar bulundukları toplumla özdeşleşmiş ve insanı benimsemiş kişilerse de, her türlü kültürel etkiyi hemen kabullenmezler. Örneğin merasime, etikete, kalıp davranışlara uymaya çok önem vermezler; giyimde modayı, düşünce hayatında yeni akımları yakından izleme zorunluluğu duymazlar. Yani bir ölçüde kültürden bağımsız kalmaya çalışırlar.



Eleştiri
Maslow kısaca humanist bir iyimserdir. Geleceğe umutla bakar ve insana inanır. İnsanın aşağılık yönleri onu ilgilendirmemiştir. Üstün insanı aramıştır ve onun özelliklerini anlamaya çalışmıştır. Aslında her insanda üstün insan olma gizil gücünün bulunduğunu savunmuştur.
Fenemenoloji ve varoluşçular ile de ortak yönleri olan Maslow insanın özgürlüğüne de inanmıştır. Amerikan toplumunun çağımızın en güçlü toplumu olarak yaşadığı bir dönemde böyle bir toplumun üyesi olarak görüşlerini geliştirmiştir.
Maslow’un modeli çeşitli yönlerden eleştiriye uğramıştır. Ona yöneltilen eleştiriler daha çok ütopik bir kimse oluşu ve bilimselliğinin, yani görüşlerinin kanıtlanabilirliği açısından yapılmıştır. Bunlar içinde en önemlisi bütün kişilerin ihtiyaçlarını aynı sırayı izleyen kalıp içine koymanın zorluğudur. Bazı kişiler için saygınlık ihtiyaçları, örneğin sosyal ihtiyaçlardan önce gelebilir. Ayrıca bunları birbirinden ayıracak kesin çizgiler koymak oldukça zordur. Son olarak tatmin edilen ihtiyacın ortadan kalkacağı düşüncesi alt kademedeki ihtiyaçlar için geçerli olabilir ama aynı şeylerin üst kademeler için de geçerli olduğunu önermek kuşku doğrucu niteliktedir. Bu tür eleştirilere rağmen ihtiyaçlar hiyararşisi yaklaşımı basitliği, anlaşılırlığı ve mantıklı olması gibi nedenlerle en çok bilinen motivasyon teorisi olmuştur.


Eğitimdeki Yeri Ve Önemi

Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine baktığımızda; insan, fizyolojik ihtiyaçlarını ve güvenlikte olma ihtiyacından sonra, psikososyal ihtiyaçlardan “ait olma”, “sevme”, “sevilme”, “sosyal etkileşimler” gibi ihtiyaçlarını gidermektedir. Daha sonra “saygı ihtiyacı yani öz saygı, başarı, yeterlik ve bağımsızlık, başkaları tarafından tanınma ve saygı duyulma” gelmektedir.Bütün bu ihtiyaçlar doyurulduktan sonra, en tepede “kendini gerçekleştirme” yani bireyin sahip olduğu tüm potansiyeli etkili bir biçimde kullanabilme ihtiyacı gelmektedir (Senemoğlu 2000: 106). Eğitim ihtiyacı da Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi içinde en üst basamakta yer alır. Örgün anlamda eğitim ihtiyacı toplumlar karmaşıklaştıkça önemini artırmıştır. Fakat örgün eğitime gelinceye kadar insanoğlu her dönemde çocuk, genç ve yetişkinlerine örgün olmayan bir eğitim vermiştir. Varış(1995)’a göre öğrenmenin oluştuğu her durumda insan davranışlarını değiştiren bir eğitim sürecinden söz edilebilir. Balık avlamaya giden babasının arkasına takılan çocuk, kendi yaşamı için eğitilmektedir. Maslow’a göre eğitimin hedefi kendini gerçekleştirmeyi ya da büyümeyi başaran sağlıklı ve mutlu bireyler oluşturmak olmalıdır (Demirel 1997: 48).

Sonuç olarak; yaşantılara daha fazla açık, her zaman varoluşsal bir biçimde yaşayan, kendine daima güvenen, kendini, başkalarını ve doğayı olduğu gibi kabul eden, insanlıkla özdeşim kurabilen, amacı araçtan daha önemli gören, nüktedan, yaratıcı ve demokratik karakter sahibi insan; kendini gerçekleştirmiş insandır. Bizim eğitimciler olarak; eğitimin hedefi olan, kendini gerçekleştirmiş, sağlıklı ve mutlu insanlar yetiştirmemiz gerekir.



1 yorum:

esra dedi ki...

hemşirelik kuramlarından bahsetmek istiyorsanız önce kuram ve model kavramlarının tanımını yapmanızı öneririm. Sadece Maslow'un temel insan gereksinimlerinden bahsetmişsiniz ki bir hemşire kuramcı değildir kendisi, Virginia Henderson, Tierney gibi pek çok hemşire kuramcının kuramlarını oluştururken ilham aldığı bir teorisyendir. Önerilerimi dikkate alarak daha dolu ve güncel bir blog oluşturmanızı dlerim.Çünkü hemşireliği ve hemşireik felsefesini anlatan türkçe bloglara çok ihityacımız var .Başarılar dilerim.